1 Kasım 2015 Pazar

Sevinç Kuşları’na ‘bal gibi’ bir veda

Son Şura / Sezgin Kaymaz / April Yayıncılık

Sezgin Kaymaz’ın Sevinç Kuşları üçlemesinin ‘veda’ kitabı olan ‘Son Şura’ ile Deccal’in hikâyesinde son deme gelmiş olduk. Nihayet, demeye dilim varmıyor çünkü anlatılan, Sezgin Kaymaz okurları için, bir ömür sürse, sıkılmadan dinlenip durulabilecek bir masal gibiydi. Hikâyenin başlangıcından 21 yıl sonrasına gittiğimiz ‘Son Şura’da, İrfan artık genç bir adam, Celil emekli bir amir, Deccal ve Kıvırcıkgil 50’lerine varmış birer ortayaşlı yeraltı karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Ancak yıllar bizimkilerden hiçbir şey götürmüyor. Hayrisi, Veyseli, Naimi... ekip yine macerada, manyaklıkta, uçmalarda kaçmalarda bir numara.  Ola ki aralarından birinin canı tehlikeye girsin.

 ‘Son Şura’, esasen 21 yıllık bu süreçte Ankara’da başını alıp giden ‘rantiye’ kültürü, GMK 133’ü de yutmaya kalkıştığında kopan kızılca kıyametin öyküsü. ‘Sevinç Kuşları’ serisi için neredeyse bir mabede dönüşen, düşküne kol kanat geren, herkes için sorgusuz sualsiz bir sığınak olan GMK 133’ün dokunulmazlığını savunmak ise tabii ki Deccal’e, Hayri’ye ve Celil’e düşüyor. Serinin ikinci kitabı Kısas’ın sonunda ‘ceketini asmaya’ karar veren Deccal, geçen yıllar içinde camiada peydah olmuş ‘tehlikeli adamlar’la yüzleşmek için son bir şura düzenliyor ve ceketini geri giyiyor. Tüm bunlar olurken, büyüdüğünde nasıl bir adama dönüşeceğini merak ettiğimiz İrfan’ın varoluş sancılarını, ‘Bahagil’in merak ettiğimiz akıbetini, nereye varacağını kestiremediğimiz Zila-Gülhan aşkının geldiği noktayı da öğrenmiş oluyor; tüm koşturmacanın arasında onların sıkıntılarını da dert ediyoruz.

Kaymaz, vites yükseltiyor

Bunca zaman birer polisiye karakteri olmalarına rağmen hikâyelerini hiç o pencereden okuyamadığımız karakterler, son kitapta artan gerilimin yanı sıra okurundan iyice dikkat bekleyen bir kurgunun ortasına düşüyor. Hikâyeye dahil olan her yeni karakterle beraber, bağlantıları takip etmek, meselelerin düğüm noktalarını kavramak bambaşka bir meziyete dönüşüyor. Yani, Kaymaz, Son Şura’da vites yükseltiyor ve bu yeni karakterlerle beraber yüzümüz güldüğü kadar aklımız da karışıyor.

‘Son Şura’, geride kalan iki kitap boyunca akıl sır erdiremediğimiz mucizelerin, yolunu bilmez kör talihin artık yola geldiği kitap. Kaderin er ya da geç tecelli ettiğini, bir yerden alanın mutlaka bir yerden verdiğini, bu kitapla beraber artık iyice kanıksıyoruz. Umudu, tam bitti dediğimiz yerde yeniden yeşertiyor. Gözümüzden akan yaşı kahkahaya çevirmeyi yine başarıyor. Bir gaflete kapılıp tam ‘Hah, Sevinç Kuşları GMK 133’ten havalanacak’ derken cümleleri boğazımıza dizip düğüm düğüm ediyor.

‘Sevinç Kuşları’ öyle güzel bir hikâyeydi ki bir an gaflet edip mutlu sonla bitecek sandık. Mutsuz değil lakin gerçek bir son bekliyor bizi ‘Son Şura’da. Zaten Kaymaz’ın alamet-i farikalarından biri de bu değil midir? Biz onu ‘gerçek üstücü’ diye tarif ederken o, okurunu bal gibi gerçeklerle tokatlamaz, acıyı bal eylemez mi? Ezcümle, ‘Son Şura’da okuyucuları, Deccal ve ailesine esaslı bir veda bekliyor. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder